İnsanlığın görevi hayatta olduğu sürede, birtakım şeyleri yaşamaktan ibarettir. Yaşamımız boyunca yasadıklarımızın hepsini tek tek kaleme alamaksakta, içersinden yazmaya değer bölümleri seçebiliriz. Biz insanların yaşamından; heyecan verici, üzücü, sevindirici ve ders veren türde kıssalar alınabilir. Anlatılanlarda olayı yasayan ve yaşatan kadar, bizimde yasayıp yaşamadığımızdır. Biz insanların hayatta birçok hikâyesi vardır. Yaşadıklarımız geleceğimizin temelleri olduğu sürece bu hikâyelerimiz hep olacaktır. Mesela; |
“Üniversite eğitimimiz için gittiğimizde hayatın gerçek yüzlerinden bir tanesi ile daha karsılaştığımız yer. İstekli veya isteksiz bir gidiş ve hayatta yeni bir sayfa. İşte oraya gittiğimizde; üniversite bambaşka gerçeğiyle tanıştığımız zaman anlamışızdır hayatla mücadele için daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini. İlişkiler, arkadaşlıklardan başlayıp marketten hesaplı alıverişe kadar her şeyi deneme yanılma yoluyla öğrendiğimiz yer. Acı ve tatlı yönleriyle bana çok şey katan üniversitem, eminim herkese farklı tecrübeler ve beceriler kazandırmıştır. Şimdi anlatmaya kalksam sayfalarca yazabilirim. Peki ya siz? Ne zaman hayali hikâyelerden vazgeçeceğiz ve kendi hikâyelerimize döneceğiz? Eminim hala bir yerlerde ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ hikâyesi okunuyordur. Acaba kaç kişi okul harici hocanın not yazdırması dışında eline kalem alıp kendi kendine bir şeyler yazıyor veya yazıyor mu? Demek istediğim herkes kendi hikâyesini yazsın veya herkes bir şeyler yazsın değil; sadece kendi hikâyelerimizi artık bilmemizin gerektiği.”
Sözlü ifade ile anlatılanlar geçmişte de olduğu gibi hep kaybolmaya mahkûmdurlar. Kalemi kâğıdı bize sevdirecek, başkaları değil sadece biziz. Ne zaman bir şeyler yazmayı öğrendiğimizde okuduklarımızı daha iyi öğreneceğiz. Şimdi; ‘Hikâyemiz nerede? ’ sorusuna ‘Kendimizde!’ cevabını mı vereceğiz; yoksa kitap raflarını mı karıştıracağız bir hikâye daha bulmak için…